Türkiye birkaç gündür, siyasi iktidarın yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ile boğazına kadar çamura battığı tarihi günlerinden birisini yaşamaktadır. Aralarında Bakan çocuklarının, banka genel müdürlerinin, AKP’li bir belediyenin ve iş adamlarının olduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ayrıntıları sorunun basit bir yolsuzluk soruşturması olmadığını göstermektedir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaklaşık bir yıllık teknik takiple “rüşvet”, “ihaleye fesat karıştırmak”, “altın kaçakçılığı” ve “Kültür ve Tabiat Varlıkları’na zarar vermek” suçlamalarıyla üç ayrı soruşturma yürütüldüğünün bilgisi basına kamuoyuna yansımıştır.
Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları arasında yer alan usulsüzlüklerin içinde kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarını da içeriyor olması dikkat çekicidir. Basına yansıyan iddialara göre siyasi belediyeler tarafından onaylanmayan bazı plan tadilatları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Özel ‘Proje Alanı’ veya ‘Kentsel Tasarım Projesi’ ilan edilerek usulsüzlükler yapılmış, bazı kişilerin imar planlarında değişiklik yaptıramadıkları arazileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görev alanına almak için usulsüz şekilde “Kentsel Dönüşüm Alanı” veya “Rezerv Yapı Alanı” ilan ettirilmiştir.
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulları’na rüşvet verilerek tarihi yapıların bulunduğu arazilerin, doğal sit alanlarının ve yeşil alanları imara açtıkları, imar planlarında huzurevlerini otel, eğitim alanlarını konut ve ticaret alanı olarak değiştirdikleri, soruşturma dosyasındaki iddialar arasında yer almaktadır. Siyasi iktidarın yıllardır ülkenin bütün kaynaklarını nasıl kendi çıkarları için talan ettiğini, koruma altındaki sit alanlarını, ören yerlerini nasıl imara açtığı bilinmektedir. Son operasyon, yıllardır itiraz ettiğimiz kimi yasa dışı düzenlemelerin hangi mekanizmalar üzerinden hayata geçirildiğini bir kez daha göstermiştir.
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmanın ilk saatlerinden itibaren, Başbakanın bu operasyonun karanlık güç odaklarının Hükümete ve kendisine karşı komplosu olduğunu söylemesi ve soruşturmayı yürüten emniyet müdürlerinin görevden alınması, yaşanan operasyonun ucunun hükümete dayandığının en somut kanıtı niteliğindedir.
11 yıllık iktidarında eğitim ve sağlıktan kültür ve sanat alanına kadar, bütün alanlarda yürütülen “piyasalaştırma” uygulamalarının, tarihi eserlerin, müzelerin, sanat kurumlarının nasıl bir yağma ve talan siyaseti ile denetim altına alındığını bütün boyutlarıyla göstermektedir.
Yolsuzluk, rüşvet ve yağma gibi sistemin çürümüşlüğünün ifadesi olan pisliklerin birer birer ortaya çıkması, siyasi iktidarın yürütülen soruşturmanın üzerinin örtülmesi için bütün imkanlarını seferber etmesini beraberinde getirmiştir. Ancak Hükümet “Soruşturmanın gizliliği ihlal ediliyor” bahanesine sığınarak yaşanan gerçeklerin üstünü daha fazla örtemeyecektir.
Bugün asıl olan yaşanan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda ortaya çıkan ve yüz milyarlarca dolara varan yolsuzluk ve rüşvetin büyük inşaat firmalarından bakanlara, belediye başkanlarına kadar uzanan zincirin bütün halkalarının halkın gözleri önüne serilmesini gerektirmektedir. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonun üzerinin örtülmesine izin verilmemeli, bütün sorumlular açığa çıkarılarak adalet önünde hesap vermelidir. KÜLTÜR SANAT-SEN GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU