AKP Grup toplantısında konuşan Başbakan Davutoğlu kamuda çalışan tüm taşeron işçilerinin kadroya alınacağını açıklamıştır.
Konuşmasında “Yardımcı işlerde çalışanları da kamuya almayı kararlaştırdık. Böylece dışarıda kalan tek bir taşeron işçisi kalmayacak. Bu kişiler aynı yerde çalışmaya devam edecekler” diyen Başbakanın bu sözleri yıllardır kamuda güvenceden, sendika ve toplu sözleşme hakkından, insanca bir ücretten uzak çalışma koşulları dayatılan yüz binlerce taşeron işçisi tarafından sevinçle karşılanmıştır.
Ancak başbakanın bu ‘müjdeli’ açıklamalarının üzerinden daha bir kaç saat geçmeden Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın konunun detayları hakkında yaptığı açıklama yıllardır çalışma koşullarını düzeltilmesini, maaşlarının insanca bir yaşam sürdürmeye yeter noktaya çekilmesini ve en önemlisi güvenceli bir kadro isteyen taşeron çalışanlarının umutlarını karartmıştır.
Öncellikle kamuda taşeron çalışmanın AKP’li yıllarda devasa boyutlara ulaştığını bilmeyen yoktur. Devletin resmi rakamları, hükümet yetkililerinin zaman zaman yaptığı açıklamalar Türkiye’nin hızla ‘Taşeron Cumhuriyetine’ dönüştürüldüğünü göstermektedir.
Konuyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik’in CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in soru önergesine verdiği cevap 29 Ekim 2014 tarihinde basına da yansımıştır.
Faruk Çelik’in verdiği rakamlara göre kamuda çalıştırılan sigortalı taşeron işçi sayısı 2004 yılında 3.183 ( üç bin yüz seksen üç) iken 2014 yılının dokuzuncu ayı itibari ile 781.000’e (yedi yüz seksen bir bin) çıkmıştır. Yani bu dönemde kamudaki taşeron işçi sayısı 245 (iki yüz kırk beş) kat artmıştır.
Bu resmi rakamlara göre Türkiye’yi bir Taşeron Cumhuriyetine çevirdikleri açık olanların, sanki bunun sorumlusu başka bir siyasal iktidarmış gibi “kamuda tek bir taşeron işçisi kalmayacak” nutukları atmaları gerçekleri çarpıtmada ne kadar ‘ustalaştıklarını’ göstermektedir.
Dün, başbakanın taşerona kadro müjdesinden birkaç saat sonra Maliye Bakanı tarafından konunun detaylarına ilişkin yapılan açıklamalar AKP iktidarının yeni bir ali cengiz oyunu ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Maliye Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre; kamu idareleriyle belediyeler ve il özel idarelerinde yaklaşık 720 bin asıl ve yardımcı iş yapan taşeron personel kamuda “özel sözleşmeli personel” pozisyonunda istihdam edilecektir. Bu kapsamda çalışacaklarla ilgili istihdam edilecek olanların pozisyonun kapsamı, çalışma koşulları, mali-sosyal hakları ve yükümlülükleri bir iki hafta içinde TBMM’ye sunulacak yasa tasarısı ile düzenlenecektir.
Kısacası kamu taşeron çalışanları kamuda 4C benzeri yeni bir istihdama göre çalıştırılacaktır. Üstelik kamu taşeron işçilerinin bu pozisyonda istihdam edilmesi için;
- 1 Kasım 2015’ten önce işe girmesi ve halen çalışmaya devam etmesi
- Emekli aylığı almaya hak kazanmamış olması
- 65 Yaşını doldurmamış olması
- Tam zamanlı işlerde istihdam edilmiş olması
- 12 ay boyunca görev yapıyor olması
- Devlet memurluğuna atanmak için aranan şartları taşıması
- Ayrıca yapılacak olan “devlet memuru olmanın gerektirdiği güvenlik araştırmaları “ nda sorun yaşamaması
- Personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı ihalelerinde çalışması,
- Anahtar teslim götürü hizmetlerde çalışmaması,
- Taşeron sözleşmesinde kaç personelin çalışması gerektiğinin belirtilmesi
- Ayrıntıları yasa tasarısı ile düzenlenecek olan, “kamuya geçişte kişinin mesleği ve kamu hizmetini yapabilmesi için gerekli bilgi ve donanıma sahip olup olmadığını belirlemeye yönelik” sınavı kazanması gibi bir takım şartlar getirilmektedir.
Bu şartlara genel olarak bakıldığında bile başbakanın “dışarıda kalan tek bir taşeron işçisi kalmayacak” sözlerinin ne kadar abartılı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Öncellikle Türkiye’de taşeron firmaların, çalışanları ile 12 aylık değil, 10-11 aylık sözleşme yaptığı, sigorta primi ödememek için çalışmakta olan işçiyi işten çıkmış veya yıllardır çalışan işçiyi işe yeni girmiş gibi gösterdiği, firma bünyesinde farklı işlere kaydırarak hizmet sürelerini az gösterdiğini bilmeyen yoktur.
Kayırmacılığın, torpilin hiçbir dönemde olmadığı kadar yaygınlaştığı bugünlerdekamu taşeron işçilerine getirilen sınavın ne kadar adil bir biçimde yapılacağı da ayrı bir tartışma konusudur. Ayrıntıları yasa tasarısı ile düzenlenecek sınavın mülakata bağlanması, bu mülakatla siyasi iktidara yakın olanların “özel sözleşmeli personel” pozisyonunda istihdam edilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
En can alıcı noktalardan birisi de tüm şartları yerine getiren, sınavı kazanarak “özel sözleşmeli personel” pozisyonuna atanan kamu taşeron işçilerinin geçmişe dönük hak talebinde bulunamayacağı düzenlemesidir. Buna göre yüz binlerce kamu taşeron işçisine “özel sözleşmeli personel” statüsünde çalışabilmek için geçmiş birikimlerinden, özellikle kıdem tazminatlarından vazgeçmeleri dayatılmaktadır.
Mevcut uygulamaya göre bir kamu taşeron işçisi yapmakta olduğu işin asıl iş olduğuna ilişkin dava açar ve bunu dava sonucunda ispatlarsa ilk işe başladığı tarihten itibaren asıl işçi gibi değerlendirilerek, başta kıdem hakkı olmak üzere geçmişe dönük bütün haklarını asıl işverenden alabilmektedir. Ancak bu düzenlemeye göre eğer söz konusu kamu taşeron işçisi eğer yukarıda sıralanan şartları yerine getirerek “özel sözleşmeli personel” pozisyonuna ‘atanma hakkına!’ kavuşursa mahkeme kararı ile verilen kıdem ve kadroya alınma başta olmak üzere geçmişe dönük kazanılmış haklarından vazgeçmek zorunda bırakılacaktır.
Yani açılan davalar sonucunda kamu idaresinin karşı karşıya kaldığı mali yükten kurtulmanın hesabını yapan hükümet, işsizlik ve geçim derdi kıskacına sıkıştırdığı kamu taşeron işçisinin yaşadığı krizi fırsata çevirmekten geri durmayarak “eğer geçmiş çalışmandan doğan haklarından vazgeçersen seni özel sözleşmeli personel pozisyonuna atarım” demektedir.
Getirilen bu ağır şartlar sonucunda yedi yüz bini aşan kamu taşeron işçilerinin sınırlı bir kesiminin “özel sözleşmeli personel” pozisyonunda istihdam edileceğini görmek için kahin olmaya gerek yoktur.
Üstellik Maliye Bakanının açıklamalarına göre; tüm bu şartları taşıyan, sınavı geçen kamu taşeron işçilerinin ne çalışma koşullarında ne de ücretlerinde bir değişiklik yapılmayacaktır. Yani çağdaş kölelik olarak nitelendirilen 4C benzeri hatta bazı yönleri ile 4C istihdamından da daha geri olan “özel sözleşmeli personel” pozisyonunda istihdam edilen kamu taşeron işçisine şu anda aldıkları aylık üzerinden maaş verilecektir. Kamu taşeron işçileri hangi kurumun, hangi biriminde, hangi işi yapıyorlarsa aynı işi yapmaya devam edecektir.
Ayrıca tüm şartları taşıyıp, sınavı geçen “özel sözleşmeli personel” pozisyonunda istihdam edilen kamu taşeron işçisi ile 3’er yıllık sözleşme yapılacak. Her 3 yılda bir sözleşmelerinin yenilenmesinin hangi şartlara bağlanacağını da belirsiz olan kamu taşeron işçileri gerçek bir iş güvencesinden uzak, asgari ücret düzeyinde ücretlerle çalışmaya devam edecek.
Tüm bunlara rağmen kamu taşeron işçilerinin asıl iş, yardımcı iş ayrımı yapılmadan tamamının kadroya alınacağının koskoca bir yalandan ibaret olduğu tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız detaylar kamu taşeron işçisine bırakın kadro vermeyi bundan sonra kamuya alınacak herkesin “özel sözleşmeli personel” olarak istihdamını hedeflemektedir. Lisans mezunu olup KPSS’den atanamayanların “özel sözleşmeli personel” olarak istihdamının önü sonuna kadar açılacaktır.
Böylece sık sık kamuda birbirinden farklı onlarca istihdam tipi olmasından yakınan, hatta “kamuda harf karmaşasına son vereceğiz” diyen AKP iktidarı mevcut istihdam biçimlerine esnek güvenceli, düşük ücretli, “özel sözleşmeli personel” adlı altında melez yeni bir istihdam eklemeyi tercih etmiştir.
Bunun adı müjde değil, tüm kamunun “özel sözleşmeli personel “ adı altında siyasi iktidarın taşeron çalışanı haline getirilmesidir. Bugün taşeron işçisine “müjde” diye sunulan kelimenin tam anlamıyla tüm çalışanlara “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikasının bir parçasıdır.
Eğer bir siyasal iktidar vatandaşlarına insanca çalışma ve yaşam koşulları sağlama, çalışanlar arasında adalet sağlama konularında samimi ise ilk yapacağı iş taşeron, 4/C, sözleşmeli, vekil gibi güvencesiz tüm istihdam biçimlerine son vermektir. Ancak 14 yıllık iktidar patriği AKP’nin böyle bir derdi olmadığını tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır. Çünkü her zaman ifade ettiğimiz gibi AKP iktidarı emekten değil, sermayeden yanadır. Politikalarında emeğin değil, sermayenin-işverenlerin çıkarlarını temel almaktadır.
İşçilerin, emekçilerin 10-12 saat güvencesiz koşullarda çalışması, iki kişilik işin bir kişiye yaptırılması, çalışanların eline geçen paranın sefalet koşullarında bir yaşam sürmeye dahi yetmeyecek kadar erimesi, maliyet olarak görüldüğü için alınmayan önlemler sonucunda her yıl ortalama 1.500 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybetmesi AKP iktidarının çok da umrunda değildir. Çünkü AKP iktidarı için; sermaye lehine ‘daha ekonomik” ise işçinin, emekçinin kölece çalıştırılmasında bir sakınca yoktur.
Mecliste görüşülmekte olan özel istihdam büroları yasa tasarısı ile kiralık işçiliği dayatması, işçilerin kıdem tazminatını, kamu emekçilerinin iş güvencesini hedef alan politikalarda ısrar etmesi, “asgari ücreti 1.300 TL ye çıkardık” deyip maliyetini işverenlere değil, halka yıkması sermaye dostu-emek karşıtı politikasının gereğidir.
Tüm bu nedenlerle İktidarda olduğu 14 yılda kamuda çalışan kadrolu işçi sayısını bitme noktasına getiren, 23 bin 4C’liyi kadroya almamak için yıllardır ayak direyen, sözleşmelilerin kadroya alınmasını seçim yatırımına dönüştüren AKP iktidarının yedi yüz bin kamu taşeron işçisini kadroya almasını beklemek inandırıcı değildir. Nitekim başbakanın “kamuda tek bir taşeron işçi kalmayacak” nutkunun üzerinden daha birkaç saat bile geçmeden ortaya çıkan, tablo bunu ispatlamaktadır.
Öte yandan AKP’nin “Taşerona kadro müjdesi” işçilerin, emekçilerin insanca yaşam ve çalışma koşularına kavuşması konusunda AKP iktidarından medet ummanın ne kadar yanıltıcı olduğunu bir kez daha ispatlamıştır.
İşçileri, kamu emekçilerini, yoksullaştırılan halkı hedef alan bu emek karşıtı politikalar ancak söz konusu kesimlerin ortak mücadelesi ile durdurulabilir.
KESK olarak tüm çalışanlar için güvenceli iş – güvenli gelecek mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye; emeğin, ezilenlerin ortak mücadelesini örme konusunda üzerimize düşen görev ve sorumluluğun gereğini yerine getirmeye devam edeceğiz.